Kimilerine göre kimlikler sınıfın baskınlığından kurtuldu kimilerine göreyse kimlikler sınıfı gizlemeye yarayan birer örtü olarak kullanılıyor. Kimliklerden bağımsız bir sınıfı icat edenlerin karşısına sınıflardan bağımsız bir toplum icadı ile çıkıldı. Oysa işten atılmalara ya da sınıf atlamalara tanık olunduğunda sınıfın sahiciliğinden kaçmak mümkün değil.
“Sınıf kimliğinde yazmaz…”
Kadın erkek farkını gözlemlememek mümkün değil ancak toplumsal olarak inşa edilmiş cinsiyet kavramından haberdar değilseniz, kadın erkek “ayrımını” bir başbakan gibi sadece fiziksel bir ayrım olarak görebilir ve bunu savunabilirsiniz.
Keza ırkı sadece derinin renginde görürseniz, ırkın “modern toplum”daki işlevini görmemiş olursunuz.
Patronlar ile işçiler arasında farkı sadece bir gelir farkı, varsıllık ile yoksulluk olarak görürseniz; sınıfa ihtiyacınız olmaz ve varsıl ile yoksul dışındaki herkesi “orta sınıfa” sokup kurtulursanız sömürü gerçeğinin üzerinden atlar ve sınıflara arasındaki sömürü ilişkisini görünmez kılarsınız.
Sınıfı başına gelendir ve hayatın boyunca kaçabileceğin bir gerçektir. Öyle ki daima sınıf atlamak istersin ancak “Sınıf arkadan gelecektir başka şey umma !”
Her ne kadar “sınıf” toplumsal çözümleme amaçlı bir soyutlama olsa da, sınıfın kendisi gerçektir.
Sınıfı başına gelendir ve hayatın boyunca kaçabileceğin bir gerçektir. Öylesine sahicidir ki daima sınıf atlamak istersin ancak “Sınıf arkadan gelecektir başka şey umma !”
Cinsiyet, ırk, ulus, etnik köken, din, mezhep gibi politik kimliklerin öne çıkarıldığı bir çağda yaşıyoruz. “Sınıf” ise kimilerince çoktan müzelik oldu bile. Toplumun ortalaması alınıp nüfusun neredeyse tamamı “orta sınıf” kurgusu kapsamına dahil ediliyor. Sınıf, gelir ve yaşam tarzına göre tanımlandığında, azınlıkta kalan çok zenginler ile çok fakirler dışında, herkesin “orta sınıf”tan olması kaçınılmaz. Dolayısıyla, neredeyse “sınıfsız bir toplum”da yaşadığımıza inanmamız bekleniyor –hele de küreselleşmeden sonra.
Bu kitap yeni yeni ortaya çıkan ve sınıfın hayatımızdaki yeri ve etkisini yeniden keşfetme çabasındaki işçi sınıfı ve yaşamı sahasında bir başvuru kaynağı olması için yazıldı –Wall Street’ten Gezi Parkı işgal ve eylemlerine bakıldığında öyle de oldu.
Kitapta sınıf, ilk olarak, ırk ve cinsiyet mozaiği dahilinde ele alınıyor ve kimliklerden bağımsız bir sınıfın herhangi bir anlamı olmayacağına işaret ediliyor. İşçi sınıfının oluştuğu yüzyılda ırk kavramı icat edilmişti ve o zamanlarda da kadınlar işçiydi. Eskiden hem feminizmin hem de milliyetçiliğin sınıfı vardı.
İkinci olarak küresel ekonomide sınıfın yeri ve işleyişi ele alınıyor. 1989’da “duvar”ın yıkılmasının ardından uluslararası kapitalist kurumların dünyanın dört bir yanına sirayet etmesiyle beraber çalışan sınıflar ve ulusal ekonomiler nasıl etkilendi? İşçi sınıfı önce Amerika’da ve ardından da tüm dünyada kazanılmış haklarını nasıl kaybetti?
Üçüncü bölüm makaleleri sınıf ve sosyal politikalar üzerine odaklanıyor. Yoksulluk işçi sınıfının başına gelir. Sendikaların gücünün azalmasıyla beraber yaşam standartları geriledi ve sosyal politikalar işçi sınıfının karar gücü olmaksızın yönetici sınıf, yani %1 tarafından alındı ve tüm emekçilerin aleyhine işletildi. Ancak bu bir kader mi?
Son bölümde sınıf ve gençlik üzerine üç makale yer alıyor. Genç işçiler ile üniversite eğitimine devam eden işçi sınıfından gençlerin yaşamları üzerinden sınıfın geleceği için keşfe çıkılıyor. Sınıfın, içinde psikolojik etkileri de barındıran kültürel pek çok yanı vurgulanıyor. Sınıf atlamak filmlerdeki kadar kolay olsa da geçmiş o kadar kolay silinebilir mi?
“Modası geçti” denilen “sınıfın ne işimize yarayacağını,” soranlara kullanabilecekleri pek çok araç gereç veren ve oldukça militan bir bakış açısından ele alınmış makalelerden derlenmiş işçi sınıfından yana “kimlikli” bir kitap. Gezinirken okuyanlara…